NİĞDE/ Nahitiya / Nahitya Ekim 2016
Niğde’nin antik adı “NAHİTİYA”dır.
Niğde yakınlarındaki Eski Aktaş köyü Andaval Kilisesinde bulunan ve M.Ö. 8. Yüzyıl’a tarihlenen kitabe Hitit hiyeroglifiyle yazılmıştır. Bu kitabede Niğde’den “NAHİTİYA” diye söz edilmektedir[1].
Niğde ilinin 15 km. Güneyinde konumlanan Bahçeli Kasabası’nda, 1981 yılında yapılan kazılardan anlaşıldığına göre; yörenin tarihi, M.Ö. 7250–5500 yıllarını kapsayan Neolitik ve Kalkolitik çağlara kadar uzanır.
Kaletepe Obsidyen atölyesi, Bahçeli- Köşk Höyük, Çiftlik- Tepecik Höyük, Pınarbaşı Höyük ve Çamardı- Kestel’de ortaya çıkarılan Kalay Maden Ocağı ile Madenci Köyü Göltepe’de yapılan kazılar, Niğde’de yerleşik yaşamın günümüzden 10 bin yıl öncesinde başladığını ve bu yaşamın kesintisiz olarak sürdüğünü göstermektedir.
Geç Hitit Dönemi (M.Ö. 1200-700)’nde bu bölgede Asur Kralı’na bağlı ama tamamen bağımsız gibi görünen TYANA Krallığı kurulmuştur. Krallığın sınırları Ereğli, Niğde, Bor ve Ulukışla'yı içine almıştır. Krallığın bilinen tek kralı Warpalava'dır. Bu krallıktan bugüne kadar gelen eserler
şunlardır. İvriz (Ereğli) anıtı, bir kaya üzerinde bir Hitit Tanrısı ile Kral Warpalava'nın bir
kabartması ve Hititçe yazıt bulunmaktadır[2].
Asur ve Hitit yazılı belgeleri ile Porsuk Höyük’te yapılan kazı çalışmalarında bölgenin M.Ö. 1800’den itibaren başlayarak 1000 yıl süreyle Hititlerin hâkimiyetinde kaldığı anlaşılmaktadır. Asur ve Hitit yazılı belgeleri ile Porsuk Höyük’te yapılan kazı çalışmalarında bölgenin M.Ö. 1800’den itibaren başlayarak 1000 yıl süreyle Hititlerin hâkimiyetinde kaldığı anlaşılmaktadır. M.Ö. 710’ da Asurluların Hitit egemenliğine son vermesiyle bölge Asurlulara daha sonra da Frig’lere geçmiştir. M.Ö. 17 yılında Romalıların bölgeye gelişine kadar, Medler, Persler, İskender’in Helenistik Kapadokya Krallığı ve Bergama Krallığı bölgede yaşamıştır. M.S. 395 yılında Roma İmparatorluğu ikiye ayrılınca Niğde, Doğu Roma (Bizans) toprakları içinde kalmıştır. Türklerin (1071) Anadolu’ya gelişi ile başlayan Selçuklu Devleti egemenliği 1308 yılına dek sürmüştür. 1470 yılından itibaren Osmanlı İmparatorluğu’nun kesin hâkimiyetine giren bölge Cumhuriyet dönemine kadar gelmiştir[3].
Bir İç Anadolu Bölgesi kenti olan Niğde, Paleolitik Çağdan günümüze değin kesintisiz bir yerleşime tanık olmuştur. Bu binlerce yıllık kültür birikiminin oluşumunda onlarca topluluğun ve uygarlığın katkısı vardır. Bu kültür ve medeniyetlerin oluşturduğu çok zengin ve ünik eserleri Niğde Müzesi’nde görmek mümkün.
Niğde ili; Aksaray, Nevşehir,
Kayseri, Konya illerine komşu olan Niğde, güneyde Bolkar dağları ile İçel ilinden, güneydoğu ve doğudan Aladağlar’ınoluşturduğu
doğal sınırlar ile de Adana ilinden ayrılır. Çamardı ve Ulukışla ilçeleri ise Akdeniz
bölgesinde kalmaktadır.
Termal kaynakları, ören yerleri, doğal güzellikleri,
dağ ve kış turizm olanakları ve zengin tarihi doku, bu güzel kenti turizm
merkezi yapabilecek önemli unsurlardır.
Niğde Kalesi'nden görseller
Niğde Kalesi, bir höyük olan Alaaddin Tepesi’nin
kuzey kısmı üzerine inşa edilmiştir.
İnşa kitabesi olmadığı için yapım tarihi kesin
olarak bilinmemektedir. IX yy.da Bizans döneminde inşa edildiği
düşünülmektedir.
Esas şeklini, Anadolu Selçuklu Sultanları
II.Kılıçarslan (1155-1192 ve II.Rüknettin
Süleyman Şah(1196-1204) ve I.Alâeddin
Keykubat ( 1220-1237) dönemlerinde almıştır.
Yapı, iç kale ile onu çevreleyen ve konut
alanlarını kuşatan kalın bir surla dış kaleden oluşmaktadır.
İç kale ve surlar, şehrin doğu tarafında yer alan
ve fazla yüksek olmayan, kuzey- güney doğrultusunda uzanan tepenin üzerine inşa
edilmiştir.
Bu tepeye daha sonra, bu alanda bulunan Alâeddin Camii’den
(1223) dolayı Alâeddin Tepesi adı verilmiştir. Tepede Hatıroğlu Çeşmesi(1267-68) ve Rahmaniye Camii
(1747) ile ,Alâeddin Camii bulunmaktadır. Kalenin eteklerine sonradan ev ve
dükkanlar yapılmıştır.
Cumhuriyet Dönemi’nde hapishane olarak kullanılan
kale, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından restore edilmiş, 5.04.2007 restorasyon tamamlanmıştır.
Niğde Saat Kulesi
Niğde’de iç kalenin güneybatısı köşesindeki burcun
yarısı yıkılıp içi doldurularak üstüne Saat Kulesi (1901-2) yapılmıştır. Dıştan
minare görünümünde olan saat kulesi, dört bölümden oluşur. Kaide ve gövde ongen
planlıdır.
Saat kulesi yapma geleneği Avrupa’da XIV.yy’da
başlamasına rağmen Osmanlı topraklarında XVIII.yy’da görülmeye başlar. Anadolu’da
ilk örnekleri XIX.yy başlarında görülür.
Sultan Abdülhamit’in tahta çıkışının 25. yılında (1901-2) valilere gönderilen
fermanla Anadolu’da il, ilçelerde saat
yapma geleneği hız kazanır.
Zamanın mimari özelliğini yansıtan saat
kulelerinden yalnızca 50 tanesi günümüze ulaşmıştır.
Ak Medrese
Taç Kapısı üzerinde bulunan inşa kitabesinde
Hicri: 812/ Miladi: 1409-10 yılında yapıldığı belirtilmiştir. Yaptıran
Karamanoğlu hükümdarı Alâeddin Ali Bey’in oğlu Ali Bey’dir.
Taç Kapısı tamamen beyaz mermerden yapıldığı
için “ Ak Medrese” olarak
adlandırılmıştır. Bazı onarımlar gören Medrese orjinalliğini muhafaza etmektedir.
Yapı açık avlulu iki katlı medreseler grubunda yer
alır. Alt iki kat eyvanlı şemaya sahiptir. Üst katta ise iki kat yüksekliğinde
tutulan ana eyvan ile dört eyvanlı bir düzenleme görülür. Medrese’nin plan şeması son derece simetrik
olup düzenlenmesi açısından Türk Medrese Mimarisi örneklerindendir. Yapı kuzey-güney
doğrultusundadır. Medresenin yapımında yöreye has sarımtırak taş
kullanılmıştır. Yapıda sadece taş bezeme görülür. Süs yoğunluğu taç kapıdadır.
Hüdavent Hatun Türbesi
Selçuklu hükümdarı IV.Rükneddin Kılıçaslan’ın kızı Hüdavent Hatun tarafından 1312 yılında yaptırılmıştır. Sekizgen planlı, konik kubbeli olup üzeri Selçuklu sanatının inceliğini yansıtan geometrik motiflerle kaplıdır.
Türbesinin Taç kapının üzerindeki kitabede,
“712H.-1312-13M. yılında
yapılmıştır.” Denilmektedir.
Taçkapı:
1- Vallahü veliyyü’r-rahmeti ve’l-mağfireti emere
bi-’imareti hazihi’ttürbeti’l
mübareketi, el-cariyeti, er-raciyeti rahmetallahi
ve avfehu.
2- Hüdavend Hatun bintü’s-Sultan eş-şehid
Ruknu’d-dünya ve’d- din
Kayhusrevtağammedehullahü ve bi-gufranihi
3- fi şuhuri sene isney’aşere ve seb’a mi’e
ve’l-hamdü li-veliyyihi ve’ssellatü’ala
nebiyyihi ve alihi. [Allah rahmet ve mağfiret sahibidir. Bu mübarek
türbenin inşa
edilmesini, Allah’ın rahmet ve affını dileyen aciz
kul, Keyhusrev’in Oğlu şehit Sultan Rükneddin’in -Allah ona mağfiret
eylesin- kızı Hüdavent Hatun 712 H senesinin aylarında emretti. Allah’a
hamd, O’nun peygamberine ve yakınlarına salât ve selâm olsun.]
Ayet Kitabesi: “Bismillahirrahmanirrahim. Vallahüyed’ü ila
dari’s-selam ve yeh- dimen yeşaü ila sıratın müstakim.” [Bağışlayan ve merhamet eden Allah’ın adıyla;
Allah kullarını esenlik yurduna çağırıyor ve O, dilediğini doğru yola
iletir. (Yunus Suresi,25. ayet)]
Mihrap:
1- Lailahe illallah Muhammedü’r-Resulullah
2- Erselehu bi’l-hüda ve dini’l-hakkı [Allah’tan başka ilah yoktur. Muhammed Allah’ın
peygamberidir.
0’nu(Hz. Muhammed’i) hidayet (Kur’an) ve hak din
ile gönderen O’dur. ]
Türbenin içinde taş zemin üzerine yan yana
dizilmiş, yekpare mermerden yapılmış üç sanduka bulunmaktadır.
Birinci sanduka Hüdavent Hatun’a aittir. Sandukanın baş ve ayak ucunda
sülüs hatla yazılmış üç
satırlık kitabeler vardır.
Başucunda;
1- Heza
2- Merkad el-melike
3- Huand Hatun (Bu mezar Melike Huand Hatun’undur.) yazılıdır.
Ayak ucunda da üç satırlık kitabe de ise;
1- Leylete
2- el-isneyn salise Receb
3- fi sene isna ve selasin ve seb’a mi’e [(O) 732 H. senesi Receb ayının üçüncü Pazartesi
gecesi (vefat
eyledi).] denilmektedir.*14’m
ÖZKARACI, Doç. Dr. Mehmet, Niğde’de Türk Mimarisi,
Türk Tarih Kurumu Basımevi Ankara 2001, s.122-135
Alâeddin/ Alaaddin Camii
Kitabesine göre yapının mimarları, üstad Sıddık
ve kardeşi Gazi’dir. Ayrıca inşa kitabesinde, Müstenireddin adı geçmektedir, bu
şahsın caminin inşaatından sorumlu yapım yöneticisi olduğu anlaşılmaktadır.
Bazı onarımlarla günümüze gelen camii, orijinal özelliğini büyük ölçüde korumakta
ve işlevini devam ettirmektedir.
Yapı Aladdin Tepesi iç kalesinin güneyindedir.
Kuzey-güney doğrultusunda hafif eğimli arazi
üzerinde inşa edilen camii, hafif çarpık planlı olup dıştan 23.50x 28.30 m.
ölçülerindedir. Yapı; harim ve ile kuzeydoğu köşesine yerleştirilen tek
şerefeli minareden müteşekkildir, inşasında sarımtırak ince yonu trakit taşı
kullanılmıştır. Camii dışa kapalıdır Yapının masif görünüşü güney cephede iki,
diğer cephelerde birer dikdörtgen
kesitli hafif mazgal pencere doğu ve kuzey cephelerde birer taç kapı ve
kuzeydoğuda yer alan minare ile giderilmeye çalışılmıştır.
İki kapılı Camii’in doğuya bakan kapısı üzerinde yaz aylarında 09.30 – 11.00 saatleri arasında güneş ışıklarının bıraktığı gölge, kapının taş maharetli elleriyle işleyen ustanın “Taçlı Kadın Başı” nı ortaya çıkartmaktadır.
Efsaneye göre usta, âşık olduğu ve hiç evlenemeyeceğini bildiği
Niğde Sancak beyinin kızına duyduğu aşkı sonsuza dek yaşatmak
için konuyu kapı süslemesindeki taşa
resmetmiştir. Yapı, harim ile kuzeydoğu köşesine yerleştirilen tek
şerefeli minareden oluşmaktadır
Sungur Bey Camii
Sungur Bey Camii İlhanlı döneminde Niğde Valisi
olan Sungur Bey tarafından yaptırılmıştır.
Camiinin inşa kitabesi yoktur. Ancak 1335 yılı
civarında yapıldığı düşünülmektedir.
Camiinin mimarı bilinmemektedir. Fakat mimber ile muhtemelen kuzey
taç kapısının ahşap kapı kanatlarını Hoca Ebubekir, daha sonraki döneme ait doğu taç kapısının ahşap kapı kanatlarını ise Hacı Muhammed isimli ustalar yapmıştır.
Niğde kalesinin güneybatı yönündedir.
Bazı onarımlarla günümüze gelen camii, örtü
sistemi ve minareler haricinde orijinal özelliğini ve
fonksiyonunu korumaktadır. Doğu taç kapısı asıl giriş
açıklığı üzerinde 874 H./1469–70 M. tarihli
vergi kitabesi bulunur. Muhtemelen bu tarihte cami
tamir görmüş olabilir. Yapı barut mahzeni olarak
kullanılırken, XVIII. yy. ortalarında mahallede çıkan
yangın sonucu cami yanmış, örtü sistemi ve
minareler de tamamen yıkılmıştır. Sonrasında tamir
edilerek ahşap direkli ve düz toprak damlı cami
şeklini almıştır. Yapı 1948 yılı civarı tekrar
onarım görmüş doğu taç kapısındaki minarelerden biri yeniden yapılmıştır.
Cami, doğu-batı doğrultusunda meyilli bir arazi üzerine
inşa edilmiş ve dıştan 28.45x37.10 m ölçü-
lerindedir.
Yapı, harim, doğu ve kuzey cephelerde birer taçkapı
ile doğu cephenin güney tarafına camiye bitişik yerleştirilen türbeden
müteşekkildir. Camii inşasında sarımtrak renkte ince yonu trakit
taşı kullanılmıştır. Yapı inşasında oldukça temiz
ve itinalı bir işçilik görülür.
Doğu ve kuzey cephelerde birer taç kapıya yer
verilmiştir. Ayrıca kuzey cephenin doğu köşesinde merdivenle çıkılan fevkani, “bey
kapısı” vardır. Çifte minareli abidevi taç kapının doğu cepheye yapılması arazinin topografik yapısıyla
alakalıdır. Doğu taç kapısı eyvan türünde olup, iki yandan birer minareyle sınırlandırılmış
ve Türk mimarisinde kendine özgü seçkin bir yeri vardır.
Eyvan Gotik mimarisinin bir özelliği olarak kaburgalı
tonozla kapatılmıştır. Eyvanın yan duvarlarına
simetrik yerleştirilen mihrabiyeler, zeminden yüksekte
tutulmuştur. Eyvanın duvarları tamamen
bitkisel, geometrik ve fi gürlü süslemeyle dekore edilmiştir.
Dikkati çeken en önemli bezeme, mihrabiye ve eyvan köşe sütunceleri arasında
kalan ve sekiz kollu yıldızlardan oluşan, geometrik motiflerle bezenen panolar
dıştan, kıvrık dallar arasına yerleştirilen
çeşitli hayvan başları, spiral kıvrık dalların uçlarında
ve aralarındaki boşluğu doldurur vaziyette;
kuzey panoda 37 güney panoda ise 42 fi gür vardır.
Bunlar; kuş, fil, oğlak, at, panter, antilop, ejder,
sıçan, boğa, tavşan, maymun, köpek, aslan, koyun, ördek
ve balık fi gürlerinden oluşmaktadır. Bunların On iki hayvanlı Türk takviminin
bir hatırası olarak, taç kapıyı bezemek amacıyla yapıldığını sanmaktayız.
Keza, Kuzey Taç Kapı da geometrik, bitkisel ve figürlü
bezemelerle dekore edilmiştir. Cami de batı
duvarın alt tarafında dört, doğu duvarın alt
tarafında bir, üst tarafında üç ve kuzey duvarın üst tarafında bir pencere
orijinal özelliklerini koruyarak günümüze gelmiştir. Camii de ahşap bezemeyi
kuzey ve doğu taç ahşap kapıları ile bugün Dışarı Camii’nde bulunan mimberin de
görmekteyiz.
NİĞDE EVLERİ: Cullaz Sokak ve Kadıoğlu Sokak
Geleneksel Niğde evleri[4], Niğde
ili merkez Kadıoğlu Sokak ve Cullaz sokakta bulunmaktadır. Aşağı Kayabaşı
Mahallesi, Kadıoğlu Sokak’ta ve Songur Mahallesinde yer alan bu yapı topluluğu
Niğde kentindeki geleneksel Türk evi özelliklerini ayrıntılı bir biçimde
yansıtmaktadır.
Yapıların ana taşıyıcı elemanı olan duvarlar
genelde ince yönü, kaba yönü ve moloz taştan inşa edilerek, duvar örgüsünde
genellikle kum ve kireç karışımından oluşan harç kullanılmıştır. Genelinde
duvarlarda ahşap hatıllara yer verilmiştir.
Duvarların masif ligi çeşitli sayıda pencerelerle giderilmeye çalışılmıştır. Örtü sisteminde genelde ahşap tavan tekniği ile ya
doğrudan duvarlara, sivri kemer yardımıyla taş veya mermer ve ahşap sütunlara
istinat ettirilmiştir.
Sokaktaki yapılar genelde konut mimarisinde ele
alınmıştır. Zemin+1 katlı olup sokak ortasında veya köşe başlarında
yoğunlaşmışlardır. Girişleri genelde çift kanatlı ahşap kapı iledir. Ahşap
kapıdan zemine giriş sağlanır. Ara bölmeden genelinde karşılıklı çift veya tek
taş basamaklarla birinci katta yer alan ahşap balkona ulaşılır. Balkondan
avluya ve avludan ise odalara ulaşılır. Zemin ve birinci kat birbirine orantılı
pencerelerle aydınlatma sağlanmıştır.
Genelde yapıya ait bahçe vardır ve bahçe
giriş kapıları anıtsal özelliktedir. Yapılar düz damlı iken çoğunluğu kırma
çatı ile örtülmüştür Birçoğu zamanında özgün özelliğine sahipken zamanla
bakımsızlık nedeniyle harap vaziyettedir. Çoğunluğun da kitabe ve vakfiye
olmamasına karşın, kitabesi olan yapılar eşliğinde, gerekse üslup bakımından
19.yy. Geç Osmanlı yapı topluluklarıdır.
Göncü Konağı
girişi
Göncü Konağı bahçeye açılan mahzen/ kiler, yemek salonu olarak kullanılıyor
Göncü Konağı bahçe girişi ( içeriden)
Konakta bir oda
Rahmaniye Cami
Dikdörtgen planlı düz damlı camiler gurubuna
girmektedir. Abdurrahman paşa tarafından 1747 yılında yaptırılmıştır.
Orijinal özelliği büyük ölçüde korunan camii, dıştan 9.25 x 12.20 m. boyutlarındaki harim ile Kuzey tarafına yerleştirilen 3.70 x 10.55 m. ölçülerinde üç gözlü son cemaat yeri ve kuzeydoğu köşesinde tek şerefeli minareden oluşur. Duvar ve minarede sarımtırak renkte ince yonu trakit taşı, son cemaat yerinin sütun ve cümle kapısının kemer ve sövelerinde bazalt, mihrapta alçı, örtü sisteminde ahşap ve kiremit malzeme kullanılmıştır. Camii duvarlarında tek sıra basık kemerli büyük pencereler açılarak cephe masifleri giderilmiştir.
Yapı sadedir. Son cemaat yerinin sütunları, İon nizamının özelliklerini yansıtacak şekilde iki kıvrımlı başlıklara sahiptir. Cephe duvarları, pencerenin üst kısmından itibaren kornişle kuşatılmıştır. İç mekânda dikkati çeken süsleme ise mihrapta görülür. Mihrap mukarnas kav saralıdır. Taç kısmında üçgen alınlıklar olup kıvrım dal, lale ve çeşitli çiçeklerle bezenmiştir. Mihrap toplam yedi ince silmeyle üç yandan kuşatılmıştır. Yapının süslemelerinde dönemin özelliği olan barok süslemeler görülür[5]
Niğde Üniversitesi Kültür- Sanat Evi'nden görseller
[1] (PDF) KÜLTÜREL MİRAS OLARAK ‘NAHİTİYA’ NİĞDE. https://www.researchgate.net/publication/308613460_KULTUREL_MIRAS_OLARAK_%27NAHITIYA%27_NIGDE Orhun Soydan, Akdeniz Üniversitesi, Department of Landscape Architecture ( Graduate)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder