Ulukışla yöresi coğrafi konumu ve
stratejik önemi nedeniyle hemen her dönemde canlı ve hareketli bir yöre
olmuştur. Yöre tarih boyunca değişik kültürden insan topluluklarını bünyesinde
barındırmıştır.
Bölgenin kayda değer ilk tarihi olayı;
Hitit İmparatorluğu'na dahil oluşudur. Hititlerden sonra bölge; sırasıyla Asurlar, Frigler, Persler ve İ.Ö. 334 yılında Makedonya Kralı Büyük
İskender'in eline geçmiştir.
Daha sonra Selevkos (Asya)
İmparatorları ile Kapadokya Kralları arasında çekişmelere sahne olmuştur. İ.Ö.
17 - İ.S. 395 yılları arasında Roma İmparatorluğu'nun egemenliğine girmişse de
İmparatorluğun ikiye ayrılmasıyla, 1075 yılına kadar Bizans İmparatorluğu'nun
hakimiyetinde kalmıştır.
Ulukışla'ya bağlı Porsuk köyü sınırları
içinde bulunan Zeyve Höyüğünde yapılan arkeolojik çalışmalar sonucu ele geçen
buluntular Hitit, Frig ve Roma dönemlerine aittir. Kent Roma döneminde Kraliçe
Faustina’ya atfen Faustinepolis adıyla anılmıştır. Roma İmparatoru Marcus
Aurelius'un karısı Faustina'nın mezarı Ulukışla yakınındaki Başmakçı
Köyündedir. Kent yakınındaki kale, Lülve adıyla anılmaktadır[1].
Bölge Melikşah'ın komutanlarından Emir
Ahmed Danişmend Taylı ve oğlu Emir Gazi tarafından fethedilmiştir. 1156-92
tarihleri arasında hüküm süren II. İzzeddin Kılıçarslan Niğde ili topraklarını
Konya Sultanlığı’na bağlamıştır. I.Gıyaseddin Keyhüsrev'in (1192-1211) oğlu, I.
İzzeddin Keykavus döneminde (1211-19) Ulukışla'nın yönetim bakımından Niğde'ye
bağlandığı bilinmektedir.
Niğde, 1327'de İlhanlılar’ın, 1357
tarihinden itibaren de Karamanoğullarının yönetimine girmiştir. Niğde’nin
Osmanlı topraklarına katılması, Fatih'in 1466 yılında Konya'yı ele geçirmesi ve
1470 yılında İshak Paşa'nın Niğde'yi zapt etmesiyle gerçekleşmiştir.
Ulukışla, XVI. yüzyılda Niğde'nin Bor
kazasında Secaeddin Nahiyesi XVIII. Yüzyılda Şücaeddin XIX. Yüzyılda ise Bozok
Eyaletinde Şücaeddin ve Ulukışla adlarında kazaydı.
16.
Yüzyılın ilk yarısında Osmanlı sadrazamlarından Öküz Mehmet Paşa tarafından
yaptırılan Kervansarayın hizmete girişiyle "Ulukışlak"
olarak adlandırılmış ve daha sonra halk arasında “Kışla” adıyla anılan “Öküz
Mehmet Paşa Külliyesi” nedeniyle Ulukışla olarak adlandırılmıştır. İlçe
daha sonraları Niğde'ye bağlanmış, Nevşehirli Damat İbrahim Paşa zamanında
Nevşehir’in yıldızının parlamasıyla önem kazanmıştır. Kurtuluş savaşı yıllarında
Fransız işgalcilere karşı mücadele veren Kuvay-i Milliye’nin başlıca
üstlerinden birisi olmuştur.
Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşuyla
ilçe statüsü kazanmış ve Türkiye'nin en eski ilçeleri arasında yerini almıştır.
Bugün Ulukışla Niğde'ye bağlı bir ilçedir.
Sadrazam
Öküz Mehmet Paşa Kervansarayı
Kentlerin
oluşum ve gelişiminde etkin rol oynayan unsurlardan birisi de çeşitli amaçlara
yönelik olarak inşa edilmiş olan konaklama ve barınma yapılarıdır ve bu yapılar topluluğu “Külliye” olarak adlandırılır.
Özellikle 16.yy’da inşa edilmeye başlanılan menzil külliyeleridir.
Tren
Ulukışlası, haç ve kervan yolları üzerinde bulunmakta, “tarihi
ipek yolu” da buradan geçmektedir. Coğrafi olarak Anadolu’nun batıya açılan
kapısı niteliğinde olup ulaşım yönünden de stratejik noktadadır.
Konya-Karapınar-Ereğli ve diğeri Sivas-Kayseri- Niğde üzerinden Toroslar
silsilesini aşan kervan yollarının da geçtiği bir bölgedir.
Ulukışla;
Haydarpaşa-Bağdat demiryolu ağı ile Adana- Ankara-Konya-Kayseri ve Niğde vilayetlerinin kesiştiği yol kavşağı
durumundadır. Bu nedenle de her dönem canlı ve hareketli bir yöre yapısındadır[2]. Bugünkü Ulukışla merkezi Öküz Mehmet Paşa
Kervansarayı’nın inşa edilmesiyle oluşmuştur.
Ulukışla; Öküz Mehmet Paşa Hanı, Öküz
Mehmet Paşa Menzil Külliyesi, Öküz Mehmet Paşa Kervansarayı, Ulu Kışlak, Ulu
Han olarak da bilinmektedir. Öküz Mehmet Paşa Menzil Külliyesi 1616 yılında Sadrazam Mehmet Paşa tarafından
yaptırılmıştır. Yapı, 9541 m2
alan
üzerine inşa edilmiştir. Yapım sırasında
yabancı uyruklu ustalara çalışmış, bu kişiler kendilerine ait işaretleri yaptıkları
duvarlara işlemişlerdir, fakat inşa kitabesi kayıptır. Kuzey kapısı üzerindeki
kitabe kayıptır. Hamam üzerindeki alemin som altından yapıldığı ve bununda
kayıp olduğu bilinmektedir.
Öküz Mehmet Paşa 1615 yılında çıktığı
İran seferi sırasında geldiği bu yörede askerlerin konaklayacağı bir yer
olmadığı için zorluk çekmiş ve askerlerini Erzurum’daki kışlaklara dağıtmış,
kendisi de baharı beklemek üzere Halep’e gitmiştir.
Bu nedenle Sadrazam Ö.Mehmet Paşa bu
külliyeyi doğuya yapılacak seferlerde ordunun barınması ve dinlenmesini
sağlamak, ihtiyaçlarını gidermek amacıyla inşa ettirmiştir. Yer seçiminde
Ulukışla’nın önemli bir menzil yeri olmasının büyük rolü vardır.
Mehmet Paşa’nın aslen Ulukışlalı
olduğu söylenmektedir. Bu nedenle Paşa’nın memleketinde bir eser bırakmak
istediği de söylenen rivayetler
arasındadır[3].
XVII. yy başlarında önemli bir asayiş
sorunu olan Celali isyanlarının
bastırılamamış olması, halkın güvenliğinin de sağlanamaması ulaşımı
yavaşlatmıştır.
Yeni inşa edilen, göçlerle terk edilen
mahallelerin canlandırılması devlet politikası olmuş, külliye inşa edilmesi de bu
politikanın bir parçası olagelmiştir.
Külliyelde; farklı konuma iki ahır, özel
geceleme mekanları ( Tabhane ), arasta, hamam, cami ve hanın dışında kuzeyinde
bir çeşme bulunmaktadır.
Kuzeyden güneye doğru eğimli bir arazi üzerinde yer alır.
Külliyenin odak yapısı doğu ve batı yönünde uzanan dikdörtgenimsi arastadır.
Arasta, içinde dolaşılan üstü kapalı sokaktır.
Arastanın kuzey cephesi hanın
avlusuna bitişiktir. Avlunun doğu ve batı
revakları bu arastanın bu cephesine dik konumdadır. Arastanın avluya bağlantısı
kuzey cephesinin ortasındaki kapı ile sağlanmaktadır.Kareye benzeyen bu avlunun
güney kenarında arasta, doğu ve batısında
revaklar, kuzeyinde ise hücre ve eyvanlardan oluşan özel geceleme mekanları vardır. Arastanın güneyinden camiye
geçiş için özel bir kapı konmuştur.