4 Haziran 2018 Pazartesi

Ashab-ı Kehf Kıssası
Ashab: dost, arkadaş, akbap, yaren anlamına gelir.
Kehf ise, mağara anlamına gelmektedir.
Ashab-ı Kehf, mağara arkadaşları, mağara yarenleri, mağaara  erenleri anlamına gelmektedir.


 Hz. Ali Efendimizden Rivayette, Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed’in (S.A.V) doğumundan  önceki zaman ile Hz.İsa (A.S)’dan sonra, tarihsel olarak birinci asrın ikinci devresinde, Hz.İsa(A.S)’ya inanan 12  havariden sonra olduğu tahmin edilmektedir. O tarihlerde Kudüs, Ürdün, Suriye ve Anadolu ROMALILARIN  egemenliği altındadır. Roma İmparatoru ADRİYANUS ’un yardımcılarından biri olan Dekyanus’un, eski ismi ile ERUS şimdiki ismiyle TARSUS’da idareci olduğu dönemde, Roma İmparatorunun insanları putlara tapmaya zorlaması nedeniyle  dönemin tevhid ehli inanan İsavileri, inançlarını gizli olarak yaşamak zorundaydılar. Dekyanus’un sarayında inançlarını gizli olarak yaşarken üst ihbar sonucu yakalanan üst düzey yöneticilerden Yemliha, Mekselina, Mislina, Mernuş, Debernuş ve Şezenuş, Dekyanus yaptığı sorgulamada hayatlarını ortaya koyarak; “ Rablerinin yerler ve göklerin, alemlerin Rabbi olduğunu, ondan başka ilah edindiklerinde şaşırmışlar ve kötü iş yapmışlardan olacaklarını ve  Roma İmparatoru’nun ilahlığını kabul edemeyeceklerini” ölümü göze alarak ifade etmişlerdir. ( Kehf suresi: Ayet 14 )    

Dekyanus inançlarını değiştirmeleri için onlara peşin ceza vermeyip mühlet vermiş, onlarda makam ve saray hayatını terk ederek Ersus’un 12 km kuzey batısında bulunan Encülüs Dağına hicret etmişlerdir. Dağın yakınlarında bölgeyi iyi bilen bir koyun çobanı Kefeştatayuş iimli koyun çobanına rastlamışlar, tevhid ehli çoban ve köpeği Kıtmir rehberliğinde sığınmaları için Dağın yamacında mağaraya gitmişler, mağarada Ey Rabbimiz bize katından rahmet ver, şu işlerimizde bize muvaffakiyet nesip eyle, bu vesileyle rizana ulaşanlardan olalım” diye mevlaya dua etmişlerdir.”(Kehf suresi; ayet 10 ). Yüce Allah onların dualarını kabul edip, zulüm ortamında  Kehf’de miladi yıla göre üç asır, kameri yıla göre de 309 yıl, yemeden-içmeden-erimeden-çürümeden-yaşlanmadan ve kimseye gösterilmeden, Allah kendine teslim olanları uyutarak muhafaza etmiş. Üç asır sonra serbest bir ortamda uyandıklarında yarım gün veya bir gün uykuda kaldıklarını zannetmeişlerdir. Alış verişe gönderdikleri Yemliha hazretleri tedavülden kalkmış paralarla ödeme yapmaya kalktığında ona inanmadılar, yakalayarak Dekyanus’un makamında bulunan tevhid ehli Aryus’un huzuruna çıkardılar. Başından geçenleri ve kim olduğunu anlatan Yemliha Hazretlerine, Aryus üç asır geçtiğini ve o dönemlerin kapandığını, zulümlerin son bulduğunu anlatmış, diğerlerini mağarada gidip görmüşler ve şehre davet etmişler. Onlar başlarına gelen olayın şaşkınlığı ile mağaralarında kalmışlar, Yüce Rab onları sırları ile gizlemiş ve gözlerden kaybolmuşlar.. Halk ise mağaranın önüne delil ve alamet olsun diye mescit yapılmasına karar vermiş. Mescit Osmanlı döneminde restore edilerek günümüze kadar hizmet vermeye devam etmiştir. Kabirleri meçhul olup, tasarrufuatları devam etmektedir.





















Eshab-ı Kehf Bilgi levhası

3 Haziran 2018 Pazar

Sultandağı Sahipata Kervansarayı ( Afyonkarahisar)

Sultandağı Sahipata Kervansarayı                         15 Ekim 2016    
    


Sultandağı İlçesi, M.Ö. Bakırçağ Devirlerinde yerleşime konu olmuş eski bir geçmişe  sahiptir.
Bu dönemden itibaren coğrafi yapısından dolayı, Romalılar, Bizanslılar, Selçuklular ve 
Osmanlılar dönemlerinde batı doğu istikametinde önemli bir yol güzergahı üzerinde 
bulunmuştur.
Ortaçağdan itibaren İpek Yolu üzerinde bulunması sebebiyle ticari önem kazanmıştır.

Büyük Selçuklular döneminde İpek Yolunun önem kazanmasıyla beraber kuzeybatı 
güneydoğu istikametinde yol güzergahı olması nedeniyle deve kervanlarını ağırlamıştır. 
Yerleşim yeri olarak Ege Bölgesi ile İç Anadolu Bölgesinin kesişim noktasında yer alır.

1958 yılında Bolvadin İlçesine bağlı kasaba durumunda iken mevcut yerleşim yerleri birleştirilerek, 
Sultandağı İlçesi kurulmuştur.


Tarihi itibariyle bölge İshaklı olarak adlandırılmaktadır.
 Büyük Selçuklu Komutanlarından Sahip Ata Paşanın bu 
bölgeye kervansaray yaptırmasından dolayı, bu isimle de 
bölge özdeşleşmiştir[1].
Sultandağı Kervansrayı, Akşehir-Çay yolu üzerinde Akşehir’e 
25 km.uzaklıkta, Afyonkarahisar iline  bağlı Sultandağı (İshaklı)
ilçe merkezinde bulunmaktadır. Yazlık ve kışlık kısımlarının 
taçkapıları  üzerinde yer alan kitâbelerden anlaşıldığına göre 
647 Cemâziyelâhirinde (Eylül 1249), Selçuklu Sultanı II. İzzeddin   
Keykâvus’un saltanatının ilk yıllarında Vezir Sâhib Ata 
FahreddinAli tarafından inşa  ettirilmiştir.  Selçuklular 
döneminde çok sayıda eser yaptırmış olan Sâhib Ata bu 
özelliğinden dolayı“Ebü’l-hayrât” diye  anılmaktaydı[2].
İshaklı Kervansarayı onun yaptırdığı, tarihi bilinen en eski 
yapıdır.  1885 yılına doğru Keskinzâde Sâdeddin  Efendi adında
 bir kişi tarafından tamir ettirilmiş, daha sonra 1925 yılına kadar 
ambar olarak kullanılmıştır.  Binayı son olarak 1964’te Vakıflar 
Genel Müdürlüğü restore ettirmiştir.
İshaklı Kervansarayı, kapalı bir kışlık bölümle onun önünde köşk mescidli avlusu bulunan sultan 
hanları tipinin önemli bir örneğidir. Kalın kuşatma duvarları ve bunun üstündeki dayanak kuleleri 
neredeyse bir kale gibi tahkim edilmiştir. Yapı, üzeri kapalı bölüm ve önündeki avlulu bölümden 
oluşmaktadır. Kareye yakın (36 × 34 m.) plan gösteren avlu kısmına, doğu cephesindeki yarı silindirik 
iki payanda arasında yer alan âbidevî  taçkapı geçit vermektedir. İki kenarından ince sütunçelerle 
sınırlanmış olan mukarnaslı  taçkapının tepesi yıkık durumdadır. Üst köşelerindeki dolgularda 
istiridye kabuğu şeklinde küçük tromplar  bulunmaktadır. Taçkapı  nişinin köşe dolguları da bir sıra 
rozetle bezenmiştir. Üç satırlık sülüs kitâbesi  mukarnaslarla geniş kapı  kemerinin arasına 
yerleştirilmiştir.                                                                                                                                                                       
















 Taç kapıdan girilen avlu içinde odalar ve develik bulunmaktadır. Avlu ortasında dört ayak ve kemerler 
üzerine  oturtulmuş mescit bulunmaktadır. Kervansarayın kışlık bölümü de, taç kapılı olup çatısı 16 
ayak üzeri tonozla örtülüdür[3].

Avlunun tam ortasında bulunan fevkanî küçük köşk mescidin tamamı kesme taştan yapılmış ve batı 
duvarının bazı yerlerinde Roma-Bizans lahit parçalarının devşirme olarak kullanıldığı görülmektedir 
ve   oldukça harap durumdadır. Kemer başlangıçları hizasına kadar toprağa gömülü köşk mescid, 
kıbleye uyum sağlaması  için ana eksene göre çarpık konumda yerleştirilmiştir. Alt kısmı sekiz kollu
yıldızlı tonozla örtülü olan yapının “L” şeklindeki dört adet kalın pâyeye oturan kemerler tarafından 
taşınan mescid kısmına,  kuzey yönde yer alan ve dar bir sahınlıkla bağlantılı olan iki kollu merdivenle 
çıkılır. Bu küçük namaz mekânının batı ve doğu duvarlarında birer pencere bulunur. Üzeri altı sıra 
mukarnaslı kubbeyle örtülü olan  mescidin mihrap nişiyle kapı ve pencere üstleri stalaktitlidir. 
Bunların dışında köşk mescidin dört köşesinde ve kemerlerinde basit taş süslemeler göze çarpar. 
Avlunun kuzey kenarında üzeri tonozlarla örtülü, pâyelerle taşınan geniş bir revakın kalıntıları 
görülmektedir. Bu mekân ve bunun karşısında simetrik konumda bulunması gereken mekân grupları 
kervansarayın yazlık kısmını meydana getiriyordu.
Mescit girişinin solunda üç basamaklı merdiven yer almaktadır[4]. Kuzey duvarında yer alan bu üç 
basamaklı merdivenin genişliği 0,61 m, basamak genişliği ise ortalama 0,27 m.dir. Üç basamaktan 
sonra 0,62m x 1,20m boyutlarında sahın oluşmakta, basık kemerli bir açıklıktan geçilerek, duvar içinden 
üst örtüye çıkan merdivene ulaşılmaktadır. Üst örtüye çıkan bu merdivenin genişliği 0,58 m.dir. 
Merdivenin dışa bakan yüzeydeki doğu duvarı büyük oranda hasar görmüş, kopmalar nedeniyle 
 basamaklar yerinden ayrılmıştır.


 İshaklı Kervansarayı 
Köşk Mescidi






Kaynak:  
https://islamansiklopedisi.
org.tr/ishakli-kervansarayi










Kışlık kısmına doğu cephesinin ortasında yer alan taçkapıdan geçilmektedir. Büyük ölçüde yenilenmiş
olan  bu kapı cepheden dışa taşkın olup oldukça sadedir. Dışa doğru eğimli yarım tonoz şeklindeki 
geniş kemerinin  üzerinde altı satırlık kitâbe yer alır. Basık kemerli kapının açıldığı kapalı kısım, 
uzunlamasına beşik tonozlarla örtülü beş nefli kare bir plan (24 × 24 m.) göstermektedir. Ortadaki nef 
diğerlerine göre daha geniş tutulmuş, bu nefin üzerindeki tonozun tam ortasına bir aydınlık kubbesi 
yerleştirilmiştir. Kubbe günümüzde yıkık durumdaysa da geçiş bölümlerindeki pandantif izleri 
mevcudiyetini belli eder. Bu mekânın içindeki kemerler dikdörtgen biçimli on altı adet taş pâye 
tarafından taşınmaktadır. İçerisi oldukça loş olan bina, aydınlık kubbesi ve batı duvarında bulunan 
mazgal şeklindeki pencerelerden ışık almaktaydı[5]




23 Mayıs 2018 Çarşamba

Konya BEYŞEHİR, Eşrefoğlu Camii, Bedesten, Hamam, Taş Medrese


Konya BEYŞEHİR, Eşrefoğlu Camii                                  16‎ ‎Ekim‎ ‎2016‎ ‎Pazar                     
Eşrefoğlu Beyliği'nin yadigarı olan Eşrefoğlu Camii, Beyşehir şehir merkezinde geçmişten günümüze gelen en önemli tarihi değerlerimizdendir.  
Beyşehir Gölü’nün 100 metre kuzeyinde, Eşrefoğlu Mahallesi’nde yer alır. Cami, 1296-1299 yılında bir türbe, kervansaray ve hamam ile bir külliye şeklinde, Eşrefoğlu Emir Süleyman Bey tarafından yaptırılmıştır. Yapı, genel olarak Selçuklu geleneğini devam ettirmektedir.
 Anadolu'da ağaç çatı ve direkli, düz tavanlı ulu camilerin en büyüğü ve en görkemlisidir. Üstün ağaç tekniği ve çini işçiliği yönünden bir Türk ağaç cami müzesi gibidir.
Selçuklu geleneğine bağlı olarak ulucami tarzında tasarlanan cami; Konya Sahip Ata (1258), Afyon Ulucamii (1272), Sivrihisar Ulucamii ( XIII.yy ortası), vee Ankara Ahi Şerafeddin Camii (XIII yy) gibi ahşap direkli ve düz damlı  camiilerin en gelişmiş ve en büyük örneğidir.
Caminin doğu duvarına bitişik içi kubbe, dışı konik  külah ile örtülü türbe Eşrefoğlu Süleyman Bey’e aittir. İçi tamamen çinilerle süslü olan kümbetin 701 ( 1301-1302) tarihli kitabesinden, ölümünden birkaç yıl önce  Süleyman Bey tarafından yaptırıldığı anlaşılmaktadır. 
Kuzey-güney doğrultusunda uzanan yapının harim kısmı, mihrap duvarına dik 7 sahın oluşturacak şekilde ahşap direklerle tanzim edilmiştir. Orta sahın yan sahınlardan daha geniş tutulmuştur.
Biri taçkapıda, diğeri harime açılan çinili kapının kemer alınlığında olmak üzere iki kitabesi vardır. Bunlardan birincisinde 696 ( çini 1296-7),   çini mozaikle yazılmış olanda ise 699 (1299-1300) tarihi okunmaktadır. Buradan binanın en az  üç yılda tamamlandığı anlaşılmaktadır.
Taçkapıdan, verev  ön cephe duvarı ile  kuzey duvarı arasında kalan  firuze ve mor renkli çinilerle kaplı ara mekana, buradan da Türk çini sanatında tek örnek teşkil eden sırlı tuğla ve mozaik çini kaplı âbidevi ikinci taçkapı ile harime girilir. 
   Son derece etkileyici bir mekan olan harim, 48 adet ahşap direğin üzerindeki konsollara oturan kirişlerin taşıdığı düz bir tavan ile örtülüdür. Son derece etkileyici bir mekan olan harim, 48 adet ahşap direğin üzerindeki konsollara oturan kirşlerin taşıdığı düz bir tavan ile örtülüdür. Direk başlıkları, konsollar ve tavan kirişleri, bugün pek çoğu dökülmüş olan kalem işleriyle süslüdür.  
Direk başlıkları, konsollar ve tavan kirişleri, bugün pek çoğu dökülmüş olan kalem işleriyle süslüdür.                                                        
Anıtsal taç kapısı, eşsiz mihrap ve minberi, üstün ağaç ve çini işçiliği yönünden bir ağaç cami-müzesi gibidir. 
Mihrabının tümü çini mozaikle kaplı olup, 4.58 metre en, 6.17metre yüksekliği ile  bir mihraba sahiptir.  Konya çevresindeki bütün çinili mihraplardan daha büyüktür[1]
Mihrap önü kubbesi Türk mimari geleneğini yansıtır. Mihrap önü kubbesinin üzeri ise siluette kendini kuvvetle gösteren piramidal bir külahla örtülüdür. Tuğla konstrüksüyonlu üç sivri kemere oturan mihrapönü kubbesi  son derece alımlı renklerde sırlı tuğlalarla ve çinilerle süslenmiş, göbeğinde girift kûfi ile Allah,  Muhammed, Ebubekir, Ömer, Osman ve Ali isimleri yazılmıştır.
Minberi, tamamen ceviz ağacından üstün bir işçilik ve zengin bir süsleme ile oymalı, çatmalı ve tutkalsız olarak yapılmıştır.
Sekizgen, beşgen, yıldız ve geometrik dolgular ve bitkisel bezemeler ile kaplanmış minber, sedef ve fildişi çatmalarında görülebilecek derecede inanılmaz bir düzgünlük ve inceliktedir. 
Çini mozaik mihrap ve kündekari tekniğinde yapılmış minber caminin önemli süsleme unsurlardır. Camiyi, ünik kılan özelliği ise büyük ölçüde özgün olan ahşap aksamı ve bu yüzeylerin üzerinde örneklerinin en başarılısı ve gösterişlisi olan kalem işleridir[2].
Caminin tavanı renkli kalem işi süslemelere sahiptir. Özellikle konsollardaki kök boyalı motifler dikkat çekicidir.










Eşrefoğlu Camii, Selçuklu Ulu Camilerinde görülen şu özelliklerin tamamını barındıran tek örnektir: Çoğul ahşap sütunlu, tavanı tamamen ahşap ve kalem işçliği ile süslenmiş, minber tamamen ahşap ve Kündekari tekniği ile yapılmış, mihrabı çinili.              









































                                                                      
Tavanın ortasında aydınlık feneri olarak da adlandırılan hem iç mekana ışık vermiş ve yüzyıllar boyu kış aylarında caminin damındaki kar, çatının ortasındaki boşluktan ortadaki havuza atılmış, ortamı nemlendirerek yakılan sobalardan ötürü ahşap sütunların çatlayıp kurumasını engellemiştir. 

1965 yılında karlığın üstü camla kapatılmış ve işlevini yitirmiştir.

 Anıtsal bir taç kapısı vardır. Selçuklu dönemi taş ve ahşap işçiliğinin muhteşem örneklerini yansıtan bir şâheserdir.  










Eşrefoğlu Camii, UNESCO tarafından 2012 yılında Dünya Miras Aday Listesi'ne alınmıştır.



Bedesten
Eşrefoğlu Camii ile birlikte 1299da yapımı tamamlanmış, taş tuğladan yapılma muazzam kubbeleri mevcuttur.  16.yy’da Kanuni Sultan Süleyman döneminde onarılmıştır. Anadolu’da ayakta kalmış benzerini bulmak çok zordur.









İsmail Ağa Medresesi ( Taş Medrese )
Seyfettin Süleyman Halil Bey tarafından yaptırıldığı bilinen Medrese daha sonra  büyük İsmail Ağa tarafından onarılmış 1912 yılına kadar da açık kalmıştır. 
























İlhanlılar adına Beyşehir’de hüküm süren İsmail Ağa tarafından yaptırılan Medrese, muntazam taş işçiliğine sahiptir ve açık avlulu iki eyvanlı medreseler grubuna girer.

Zengin dekorlu taç kapısı en ihtişamlı  ve sağlam kalabilen bölümüdür.

Cephede ve dış köşelerde gövdeleri bitkisel bezemeli sütunçelere yer verilmiştir. 
Cepheyi çevreleyen üç geniş bordür üzerinde iri palmet ve Rumiler mevcuttur. 
Kapı açıklığında yanlarda mihrabiyeler, üstte zengin mukarnaslı kavsara yer alır.
Medrese’nin ortasında kareye yakın avlunun etrafı revaklarla çevrili olup, revaklarla bunları taşıyan ve temel kalıntıları belli olan sütunlar yıkılmıştır. 
Ana eyvanın iki tarafında yer alan mekanlardan güneybatı  köşedeki, medreseyi yaptıran İsmail Ağa’nın türbesi, batıdaki kışlık dersanedir.



Taç kapıdaki kitabesinde şunlar yazılıdır: “Bu şerefli medrese, Büyük Emir adına yapılmıştı. Keremler babası, din ve dünyanın şerefli, izzet sahibi Halil oğlu Emir İsmail Ağa tarafından 771 yılında yenilendi. Allah sa’yini kabul etsin.”[3]
Eşrefoğlu Hamamı
                                                                                                                                               
                                                



Külliye civarında bir ev

Beyşehir Taş Köprü

Beyşehir Kalesi, gölün güney doğu köşesinde eski Beyşehir Çayının şimdiki kanal köprüsünün yakınındadır. Kalenin bir kapısı ile bilhassa göl etrafındaki bazı duvar kalıntıları kalmıştır.




[1] http://www.kulturvarliklari.gov.tr/TR,44419/beysehir-esrefoglu-camii-konya.html
[2] https://www.kulturportali.gov.tr/turkiye/konya/gezilecekyer/beysehir-esrefoglu-cmii-ve-turbesi
[3]  T.C. Konya Valiliği İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü bilgi tabelası