7 Nisan 2024 Pazar

Bir Lykia kenti #LİMYRA/ #ZEMURİ

 LİMYRA Antik Kenti, Finike İlçesi, Antalya İli-Türkiye 

Fotoğraflar: F.Nuray Altuğ

Arykandos ve Limyros çayları arasında yer alan Teke yarımadasının doğu yarısında Lykia’yı yansıtan kentler içinde en önemlisi Toçak Dağı eteklerinde yayılmış olan Limyra, Finike’ye 6 km uzaklıkta yer alır.

Finike’nin doğusunda dağlar geriye doğru çekilerek sahilde geniş bir düzlüğün oluşmasına olanak vermiştir. Bu düzlük iki önemli nehirle beslenir; bunlardan biri batıda yer alan ve bu bölümü Yaşgöz Çayı olarak bilinen Arykandos, diğeri ise daha doğudaki genellikle Limyros olarak değerlendirilen Alakır Çayıdır.

Strabon, Limyros’un ağzından yukarı doğru yürüyerek 20 stadion gidildiğinde, Limyra Kenti’ne gelineceğini söyler ( Strabon, Geographika- Antik Anadolu Coğrafyası, çev.Adnan Pekman, Arkeoloji ve Sanat Yayınları 8.baskı, 2015, s.247) .  Pilinius’ta Limyra’nın içine Arykandos’un nehrinin döküldüğü şehir” olduğunu söyler. Bu tanımlamalar daha çok Göksu nehrine uymaktadır. Zaman içinde sahil dolmuş, onun zamanında nehir ağzının nerede kaldığı belli değildir (George E. Bean, Eskiçağda Lykia Bölgesi, 2. Basım, Çev. Hande Kökten, Arion Yayınevi, 1998, s.147).  

 Kent, 1812’de Sideria lahdini bulan Cockerell tarafından ilk kez keşfedilir. Texier, Fellows ve Schönborn araştırmalar yapar.  1882’de yerleşimi ziyaret eden Petersen, ancak 1 gün dayanabildiği olağanüstü koşulların biraz düzelmesiyle 1969’da ilk kazılar, Borchhard  başkanlığında başlar.  Borchharth’ın, Perikle’nin Tapınak Mezarı’nı 1966’da keşfetmesi Limyra araştırmalarının başlamasına yol açar ( Nevzat Çevik, Lykia Kitabı-Arkeolojisi, Tarihi ve Kültürüyle Batı Antalya,  Atatürk Dil ve Tarih Yüksek Kurumu-Türk Tarih Kurumu Yayınları, V. Dizi-Sayı: 14, 2021, s.410).

 Tarihte Limyra’yı  “ZEMURİ“ adıyla görüyoruz. Hititçe’de de olasılıkla Zumarri olmalıdır. 

Limyra, MÖ 4. yy’ın ikinci yarısında Ksanthos egemeni Arttumpara’yı yenerek Lykia’nın yeni egemeni olan Tyran PERİKLE’nin başkentidir. Baş tanrısı Zeus Oliympia’dır. Yazıtlarda onuruna spor festivalleri düzenlendiği yazar.  SURA’da ( Sura, Myra’nın 4 km batısında, Andriake’nin hemen arkasında olan ve balık harekelerine bakarak ilahi sonuçlar çıkarılan küçük bir yerleşim ) olduğu gibi, Limyra’da da kehanetten/ bilicilikten  söz edilir. Kehanet yerinin sürekli değişmesi, her yerinden sular kaynayan ve coğrafyası hızla değişen Limyra’ya uymaktadır (Nevzat Çelik, s.410  ve George E. Bean, s.148  ). Kaynaktan su içen hörgüçlü boğalar, köpeklerin resimlendiği kent sikkelerinde yer alan “kehanet” sözcüğü de Limyra’da biliciliğin varlığını doğrulamaktadır.

 Limyra, MÖ 4. yy’ın ikinci yarısında Ksanthos egemeni Arttumpara’yı yenerek Lykia’nın yeni egemeni olan Tyran PERİKLE’nin başkentidir. Baş tanrısı Zeus Oliympia’dır. Yazıtlarda onuruna spor festivalleri düzenlendiği yazar.  SURA’da ( Sura, Myra’nın 4 km batısında, Andriake’nin hemen arkasında olan ve balık harekelerine bakarak ilahi sonuçlar çıkarılan küçük bir yerleşim ) olduğu gibi, Limyra’da da kehanetten/ bilicilikten  söz edilir. Kehanet yerinin sürekli değişmesi, her yerinden sular kaynayan ve coğrafyası hızla değişen Limyra’ya uymaktadır (Nevzat Çelik, s.410  ve George E. Bean, s.148  ). Kaynaktan su içen hörgüçlü boğalar, köpeklerin resimlendiği kent sikkelerinde yer alan “kehanet” sözcüğü de Limyra’da biliciliğin varlığını doğrulamaktadır.

Lykia Kralı PERİKLE kimdir?

Babasının,  Attika üstünlüğü döneminde yaşayan, Yunanlı devlet adamı Perikles’e duyduğu hayranlık nedeniyle adını Perikle koyduğu Lykia kralını;  

·    Phaselis’i denizden kuşattığını biliyoruz. Bu bize deniz filosu ve bir limana sahip olduğunu anlatır.

·    Sikkelerden öğrendiğimize göre Ksanthos vadisini  yöneten komutan Arttumpara’yı Lykia’nın batısında  bir savaşta yenmiştir.

·    Telmessos’u  ( bugünkü Fethiye ) kuşatmış ve ele geçirmiştir.

·    Kızılca mezarı ve Yalnızdam’daki çift kabartmalı stelin tarihlendirmesinden Elmalı yöresindeki antik Milyas’ı ele geçirdiği  anlaşılır. Bu girişimlerinin nedeni İç Anadolu’ya uzanan ticaret yollarını güvence altına alma kaygusu olabilir. 

 

     ·    Antik Limyros’un  (Alakır çayı) doğusundaki Peraia’yı ele geçirdiği biliniyor, nedeni Alakır vadisindeki demir, çelik üretiminde gerekli olan krom ve manganez yataklarını ele geçirme olabilir. Kemer’de bulunan gümüş de sikke basımında ve ünlü Lykia gümüş kaplarının yapımında kullanıyor olabilir. Gagates çevresinde bulunan linyit de Lykia krallarının hırsını uyandırmış olabilir.

 

      ·     Sarayına önde gelen sanatçıları toplamış ve bunlar üstün nitelikli sikke portreleri ile kendi mezar anıtı ve saray s 

·    ZEMURİ (Limyra ) ve  Wehnti (Phellos) ’ta  SİKKE BASMIŞTIR (Jürgen Borchhardt, s.42) .oylularının mezar kabartmalarını yapmıştır.

 


LİMYRA’nın Sütunlu Caddesi

Roma İmparatorluk döneminde, özellikle Anadolu ve Suriye bölgelerinde yaygın olan sütunlu  caddelerin Lmyra’daki örneği günümüzde su altında kalmış olan caddedir. Yaklaşık  8.40 m genişliğinde olan caddenin sağında ve solunda yaklaşık 5.40 m genişliğinde çatıyla örtülü sütunlu bölümler / kolonad bulunmaktadır. Çok düzenli kesilmiş kireçtaşı levhalarla döşenmiş caddenin, en az 3 değişik yapım  evresine sahip olduğu görülmüştür.Ptolemaion’un güneyinde bulunan  yaklaşık  6 m  genişliğindeki bir köprünün dibinden başlayan  cadde, 60 m. kadar düz devam ettikten  sonra kentin doğusuna sapar,  iki basamakla çıkılan kolonadlar, şehir sakinlerini güneş ve yağmurdan korur (ören yeri bilgilendirme tabelası).

PERİKLE’nin Anıtsal Mezarı/ HEROON

Limyra  kalıntıları Fenike’nin kuzeyindedir. İyi korunmuş mezarlar da yol boyunca gruplar halinde kilometrelerce  uzanırlar. Bazılarında Hellen etkisi görülen kabartmalar vardır ve MÖ 4.yy’da yapılmışlardır. Limyra’da görülen sivri kemerli lahit tipi anıtsal bir mezar Lykia sanatının eşsiz özelliğini yansıtmaktadır. Alman arkeolog Prof.Dr. Jürgen Borchhardt  Limyra akropolünün güney yamacı üzerinde Nereidler Anıtı ile benzerliği görülen bir heroon ortaya çıkarmış ve burasını kazmıştır ( Ekrem Akurgal, Anadolu Uygarlıkları, 2.baskı, Phoenix Yayınevi, 2017, s.99 ). Kuzey ve güney yanlarında sütun yerine dörder karyaitidin yer aldığı yapı amphiprostylos, tapınak biçimindeydi. Antik İon geleneklerine uygun olarak karyatidler yuvarlak kaideler üzerinde duruyorlardı.

Kral ve mimarı, mezar yerini özenle seçmişler, eşkenar üçgen oluşturan tepedeki kalenin üst kale duvarının  ortasına rastlatılarak, yapı uzaktan görülebilecek şekilde yerleştirilmiş (Jürgen Borchhardt, s.46). Yaklaşık 20x20 m. boyundaki teras, kayalar kesilerek oluşturulmuş ve kesilen bloklar kullanılmıştır. Taban ölçüsü 10x7 m.lik bir temel tabaka üstüne girişi güney yanda olan bir mezar odasının bulunduğu hyposorion yapılmıştır.  Üst yapı, Lykia kralının kahraman mertebesine yükseltilişini sembolize etmek amacıyla Yunan tapınağı biçiminde yapılmıştır ve Ksanthos Nereidler Anıtı ile boy ölçüşmektedir. Çatıyı taşıyan unsur olarak karyatidlerin seçilmesiyle örnek alınan yapıya üstün gelinmeye çalışılmıştır (Jürgen Borchhardt, s.47).

GAİUS CAESAR Anıtı

Augustus’un torunu Gaius Caesar,  Ermenistan’da aldığı yara sonucu MS 4.yıl 21 Şubat’ında Limyra’nın küçük limanında  ölmüş, Limyra’da kendisi için bir “kenotaph”/ boş mezar, bir anı mezarı yapılmıştır. Daha önce Marsilya’da ölen kardeşi gibi, Roma İmparatorluğu’nun doğu kesiminde bir kahraman olarak saygı görmekteydi. Cenazesi ya da küllerinin içinde olduğu urme Roma’ya getirilmiş ve Augustus’un Mausoleion’una konulmuştur (Jürgen Borchhardt, s.47).


Günümüzde kireçtaşı bloklarından örülmüş Roma çimentosu ( opus caementitium ) yapı çekirdeği kalmıştır. Boş olduğuna inanılmadığından mezar soyguncularının zarar verdiği yapının, kazılar sonucu dört bir tarafının çok özenle işlenmiş kabartmalarla bezendiği ortaya çıkmıştır. İnsan boyutundaki bu kabartmalar Gaius Caesar’ın hayatından kesitler/ sahneler  içermektedir. Anıtın önemli parçaları Antalya  Müzesi’nde sergilenmektedir ( Limyra Antik Kenti Gaius Caesar Anıtı bilgilendirme tabelası).

PTOLEMAİON ( MÖ 3.yy ) 

Bugün sulardan yükselen ve Bizans duvarı ile ikiye bölünmüş yapı kalıntısı bir zamanlar yaklaşık  10 m yüksekliğinde  bir anıtın  küp biçimli alt bölümüdür. Yaklaşık 10 m yüksekliğinde, büyük bloklarla örülmüş bu alt kısmın  saçak  bölgesi  kabartmalarla süslenmiştir. At adamlarla  (kentavros)  Yunan kahramanı Lapitler arasındaki savaşın hikayesi anlatılmaktadır.

 Köşelerde gerçek boyutlarda mermer aslanlar mevcuttur. Kaidenin üstünde yapının ikinci bölümünde dairesel planlı İyon düzeninde 16 sütunlu bir tapınak yer almaktadır. Sütunlar at yarışlarını betimleyen kabartmalarla bezeli dairesel  bir iç yapıyı çevrelemiştir. Tapınağın koni biçimli yükselen çatısı masif bloklarla Çatı, akantus (kenger) yapraklarının arasında dolaşmış yılanların oluşturduğu dev bir heykel  ile sonlanmaktadır.  Yılanlar Likya bölgesinde 300-197 yılları arasında hüküm süren Makedonya- Mısır Ptolemaios ailesinin sembolüdür. Bu hanedana yapılan atıflardan dolayı  da anıt Ptolemaion olarak anılmaktadır. Anıtın bazı parçaları antik kentte, bazıları da Antalya Müzesi’nde sergilenmektedir ( ören yeri anıt bilgilendirme tabelası ).örülmüştü ve dış yüzeyi balık   pulugibi   işlenmişti.   

    

LİMYRA’da SİKKE Basımı

Antik sikkeler Eski Çağ araştırmacılarına çok yönlü kanıtsal belge alanı sağlarlar. Klasik kültür bölgeleri kaynakları arasında pek azı bu denli anlatım gücüne sahiptir. İnceleme biçimine göre üzerindeki baskı ait olduğu dönemi, bastıran kişi ve basım tarihini açıklar. Sikkeler birer sanat seri değil, ödeme araçlarıdır. Para, sınırları belli ölçüler içinde ekonomik isteklerin yerine gelmesini sağlar, elden ele dolaşır, üzerindeki resim ve yazıttan bir şey kalmayıncaya kadar geçerliliğini korur. Sikke için yerleşim/ basım yeri önemlidir, burada kendi kuralları içinde kullanım görmüştür ve bilinçli olarak biriktirilip gömülmüş, zorunluluk nedeniyle gizlenmiş, adak yapılmış, gömü hediyesi niteliğinde kullanılmıştır.

Hafirler/ kazı yapanlar, bilim adamları, öncelikle kendi amacını izler, kazı yapanlar, hafirler öncelikle sikkelerin  kronolojik değerlendirilmesi ile ilgilidirler.

Günümüz bilgileri doğrultusunda Lykia’da ilk sikkeler MÖ 520’de basılmıştır ve bunlar saf gümüştendir. Altın ve elektron örnekleriyle karşılaşılmıyor.  Bu tarihte, sikkenin bulunuşu yüzyıldan fazla bir geçmişe dayanmakta ve herkes bu çığır açan adımın MÖ 7. yy’ın ikinci yarısında Küçük Asya’nın batısında, Lydia’da atıldığı konusunda görüş birliği içindedir. Üzeri işaretli maden çubuklardan, trampa/  değiş-tokuş ekonomisi arasındaki uzun bir sürecin sonunda ortaya çıkmıştır ( Joachim Gorecki, LİMYRA Zemuri Taşları, Arkeoloji Sanat Yayınları, 1999, ss. 123,124 ). Bugün bize Zemuri ve Lydia başkenti Sardes arasındaki mesafe, kuş uçuşu 300 km az görünebilir, fakat basılı para sisteminin Lykia’aya ulaşması uzun zaman alan kararsızlıklar ve çeşitli dolambaçlı yollarla olmuştur.

Uzun bir süre sikkeler üzerindeki “ze, zem, zemuh, zemure, zemuri” sözcükleri çok sayıdaki Lykia kral adları sanılmış, altmışlı yıllarda bulunan çift dilli yazıt sayesinde Zemuri’nin Lymra’nın Lykia dilindeki adı olduğu anlaşılmıştır  (Joachim Gorecki, s.125 ).

Lykia  ve Limyra  gümüş sikke basımları Karadeniz ve Ege gömülerinde, Kıbrıs, İran, Mezopotamya, Hauran Bölgesi ve Mısır’da ortaya çıkarılmıştır. Sikkelerin ticaret, ulaşım, paralı asker maaş ödemeleri nedeniyle geniş bir alana dağılmıştır.

                                                                                                                                      



24 Aralık 2020 Perşembe

#APHRODİSİAS




APHRODİSİAS

Bu coğrafyaya ilişkin antik kaynak/ Geographika’da verilen bilgide Aphrodisias, Menderes vadisi civarında Karia’nın kuzeydoğu sınırında bulunmaktadır (Strabon, Geographika- Antik Anadolu Coğrafyası, çev. Adnan Pekman, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, 2015, s.82 ).

Bir zamanlar çok görkemli olan kentin kalıntıları, Babadağ sırasının eteğinde, denizden yaklaşık 600 m. yükseklikteki bir plato üzerinde bulunmaktadır. Aydın ili, Karacasu ilçesi Geyre köyü yakınındadır ( Ekrem Akurgal, Anadolu Uygarlıkları, Phoenix, 2017, s. 376).

Eski kaynaklar Aphrodisias konusunda çok az bilgi vermektedir. Aphrodisias ilk kez aralarında Laborde, Texier ve Society of Dilettanti’nin bulunduğu çeşitli gezginlerin ilgisini çekmiş ve bunlar, buradaki kalıntılar ile ilgili birçok epigrafik (anıtlar üzerindeki kitabeleri ve yazıtları inceleyen bilim dalı) belgeyi yayınlamışlardır. 1904-5 yıllarında Paul Gaudin başkanlığında Fransız bir grupla küçük bir kazı yapmış, 1937’de İtalyan bilgin Gulio Jakobi başarılı bir kazı yönetmiştir. 1961 yılından itibaren NewYork Üniversitesi adına Prof.Dr. Kenan Erim kazıları yöneterek başarılı sonuçlar elde etmiştir (Ekrem Akurgal, s.377). Uzun yıllar kazıları yöneten Kenan Erim’in mezarı da Aphrodisias’da bulunmaktadır.

Aphrodisias, en önemli bölümlerinin olduğu yaklaşık 520 hektarlık bir alan, çevre uzunluğu 3,5 km’yi aşan bir kale duvarı ile çevrilmiştir. Geç Roma Dönemi’nde inşa edildiği düşünülmektedir. Batı Kapısı ya da Antioch Kapısından 1 km batısında Geyre köyü (yeni) bulunmaktadır. Yerleşim “Akropol” olarak adlandırılan konik bir tepe dışında düzlük bir alandır. Son yıllarda yapılan kazılarda bu tepenin, en azından Erken Bronz Çağı’na (yaklaşık MÖ 2800-2200) değin tarihlenebilen çeşitli yerleşmelerin kalıntılarının oluşturduğu prehistorik bir höyük olduğu görülmüştür (Ekrem Akurgal, s. S.379).

ŞEHİR GELİŞİMİ (ören yeri Şehir Gelişimi bilgi tabelası)

Afrodisias, MÖ 2. veya 1.yy’da ızgara planlı/ birbirini dik kesen sokaklar şeklinde kurulmuştur. Şehrin ortasında yer alan anıtsal yapıların yapımına MÖ 1.yy’ın sonlarında başlanmış ve ilk giderler/ masraflar şehrin ünlü vatandaşı ZOİLOS tarafından karşılanmıştır. İlk aşamada Afrodit Tapınağı, Kuzey Agora ve Tiyatro yapılmıştır.

TİYATRO

Tiyatro,  Akropolün doğu yamacında, Geyre’nin (eski köy) terkedilmiş evlerinin altından gün ışığına çıkarılmıştır. 

Tiyatro, hem tiyatro gösterileri hem de kamusal toplantılar için kullanılmıştır. Yaklaşık 7 000 kişilik oturma kapasitesine sahip tiyatro, biri sahne binası, diğeri auditorium olmak üzere iki ana bölümden oluşmaktadır. Auditorium / seyirci bölümü, tarih öncesi yerleşimin bulunduğu tepeye dayandırılmıştır. Bunun önünde üç katlı ve mermerden yapılmış gösterişli bir sahne binası yer almıştır. Tiyatro yazıtında binayı yaptıran kişinin ilk Roma imparatoru Octavianus Augustus’un azatedilmiş kölesi Zoilos olduğu belirtilmiştir (tiyatro bilgi tabelası) 

GÜNEY AGORA

MS 1.yy’ın başlarından ortasına kadar olan dönemde ise şehir merkezi, eski Agora ile Tiyatro arasına yerleştirilen ikinci bir meydan/ GÜNEY AGORA ile genişletilmiştir (Şehir Gelişimi bilgi tabelası).

Havuzun doğu ve batı ucu 1980’lerde kazılmış, 2012 yılında Güney Agora projesi doğrultusunda Güney Agora’daki 170 m. uzunluğundaki havuzun tamamının ortaya çıkarılması sağlanmıştır. Güney Agora, ortadaki süs havuzunu çevreleyen mermer İon sütunlarından oluşan parka benzer bir kamusal alan/ meydandı. Havuzun etrafındaki iki sıra duvarın arasında basınçlı su taşıyan ve fıskiyeleri besleyen su boruları yer almaktaydı (Güney Agora bilgi tabelası).  

Alanın etkileyici kuzey portikosu imparator Tiberius zamanda başlandığı için İmparator Tiberius’a ( MS 13-37) adanmıştır. Portikonun güneyi Hadrian Hamamları’na açılmaktadır (E. Akurgal, s.379). Meydanın  güneydoğusundaki merdiven üsteki tiyatroya doğrudan geçiş sağlamaktadır ( Güney Agora Projesi bilgi tabelası)

Ayrıca ayni dönemde Agoranın doğusuna SEBASTEİON/ imparatorlara ait kutsal alanı yapılmıştır. MS 1.yy sonları ve 2.yy’da kente halkın kullanımı için pek çok yeni bina yapılmıştır. Bunların en önemlisi Güney Agoranın batı kenarına yapılan ve İmparator HADRİAN'a adanan HAMAMLARdır.





















HADRİAN HAMAMLARI

İmparator Hadrian tarafından (MS 117-138 ) tarafından inşa ettirilmiş olup göz alıcı kabartma ve heykellerle süslenmişti. Yürütülen çalışmalar sonucu caldarium, tepidarium, sudatorium vb bölümleri ortaya çıkarılmıştır ( Ekrem Akurgal, s.379). Aphrodisias’ta halka açık en büyük yıkanma tesisidir. Palmiye Parkı’nın hemen batısında yer alır ve batı stoası ile doğrudan bağlantılı olan yapı, ızgara şehir planında 2 parselden fazlasını kaplamaktadır.












Hamamda 1904-5, 1913, 1937 ve 1960’larda kazı çalışmaları yapılmıştır. Ayakta kalan duvarları, paramparça olmuş mermer zemin döşemeleri ve zemin altı hypokaust sisteminin hassas durumunu sağlamlaştırmak amacıyla hamamda 2010-2015 yılları arasında konservasyon çalışmaları gerçekleştirilmiştir ( Afrodisias Hadrian Hamamı Konservasyon bilgi tabelası).

Hadrian Hamamı, bir dizi beşik tonozlu hamam odası (2-6) ve sütunlu bir ön avlu (15) olmak üzere iki bölümden oluşmaktadır. Orjinali batıya doğru uzanan yapının bugün korunan boyutları 85 x 65 m.’dir. Tonozlu odalar devasa kireçtaşı bloklardan oluşmakta, blok yüzeyleri mermer kaplanmıştı. Döşemeler ve  havuz tabanları da mermer ile kaplanmış, sıcak odaların tabanları hipokostlar üzerinde yükseltilmiştir.  Devasa kireçtaşı duvarlar antik çağdan bu yana sağlam durmaktadır. Ön avlu ve odaların içleri 1904-5, 1913, 1937, 1963-1970 yıllarında kazılmıştır.

Merkezdeki tonozlu oda (4) ana sıcaklık, yani caldarium’dur. Bu odanın iki tarafında (3 ve 5) ılıklık, yani tepidarium yer alır. Sütunlu ön avlu (15) esas egzersiz alanı palaestra’dır.  Dar bir alan (11) ocak/ praefurnium’dur. Yer altındaki servis tünelleriyle buraya yakıt taşınmaktadır. Son çalışmalar esas yakıtınn köknar olduğu yönündedir (Aphrodisias Hadrian Hamamı Hamam Mimarisi bilgi tabelası).

Hamam yapısı, kentin sosyal ve kültürel hayatının ana merkezi olmuştur ve 2. ile 6.yy arasında devamlı onarılmış ve değişikliğe uğramıştır. Ön avlunun mermer dekorasyonu en yüksek kalitededir ve kentin en gösterişli portre ve mitolojik heykelleri hamamda ortaya çıkarılmıştır.









                                                                                                                                                                                                         Geç antik dönemde kamusal ve dini yapıların kullanımı sona erince  MS (300-600), bu yapılarda bulunan heykeller de  kullanımdan çıkmış ve hamamda tekrar kullanıma girmiştir. Geç antik dönemde restore edilmiş ve havuz kenarına yerleştirilmiş bu heykeller kentin geçmişinden  bir müze oluşturmuştur (Afrodisias Hadrian Hamamı Dekorasyonu ve Heykelleri bilgi tabelası).                                                                         

APHRODİTE TAPINAĞI

Kentin başta gelen kutsal yeri Afrodit Tapınağı’nın yapımına  MÖ 1.yy’ın sonlarında başlanmıştır. Yapım masrafları agora ve tiyatroyu yaptıran, şehrin önemli kişileri arasında yer alan Zoilos tarafından karşılanmıştır. MS 2.yy’da tapınağın çevresindeki alan, doğuda iki katlı sütunlu bir cephe ile, kuzey-güney ve batıda ise sütunlu bir bölüm ( portiko) ile çevrelenmiştir. Tapınak yaklaşık MS 500 yılında kiliseye çevrilmiş ve bu yeni kullanımı ile çok  geniş bir mimari yenileme programına başlanmış, iç kısımdaki yapı taşları da yapıyı dörtbir yandan çevreleyen yeni duvarların yapımında kullanılmıştır ( ören yeri Tapınak bilgi tabelası).

Geç Roma Dönemi’nin en önemli mimari projesi yaklaşık MS 500 yılında gerçekleştirilen Afrodit Tapınağı’nın Hristiyan kilisesine çevrilmesidir.

Aphrodite Tapınağı, peristasi’sindeki 14 sütunu ile ayakta durmaktadır. Yapı MS 5.yy ve sonrasında cellanın yerinin değiştirilmesi, sütunların bir orta ve iki yan nef oluşturacak biçimde yanlara taşınması ve doğu uca da apsis eklenmesiyle bir Hristiyan bazilikasına dönüştürülmüştür. Yanlarda bulunan onüçer sütunu ile bir oktostylos olduğu anlaşılan tapınağın Geç Hellenistik  Dönem’de inşa edildiği anlaşılmıştır. İmparator Hadrian Dönemi’nde ( MS 117-138 ) tapınağın etrafı bir temenosla çevrilmiştir. Son yapılan kazılarla burada MÖ 7.yy’a değin inen erken yapılara, büyük olasılıkla kutsal yerlere ilişkin belirtiler bulunmuştur (Ekrem Akurgal, s. 379 ). Tapınağın doğusunda gösterişli bir propylon/ anıtsal giriş kapısı bulunmakta, kapının inşası 2.yy’a tarihlenmektedir.  Yapının kilise olarak kullanımı 12.yy sonlarına bölgenin Selçuklu kontrolüne geçişine kadar devam etmiştir.






















    PİSKOPOSLUK SARAYI

Odeonun batısında, bir triconch ve peristyl içeren güzel odalar ve salonla topluluğu piskoposluk konutunu oluşturmaktadır. Aphrodite Temennosunun kuzeyinde yer alır. ( Ekrem Akurgal, s.379 ).

Aphrodisias kentinin merkezi halka açık meydanlar ile sivil ve dini yapılardan meydana gelmekteydi. Buna karşın  10 000-15 000 kişiyi bulan yerli halk şehrin kuzey, batı ve güneyinde oluşturulan ızgara planlı mahallelerde yaşamaktaydı. Bu bölgelerde henüz kazı yapılmamış olmakla beraber jeofizik araştırmalara dayanarak  ortalama bir evin avlusuyla birlikte 15 x 15 m2 ‘lik bir alana yapılmış olabileceği söylenebilmektedir.

Şehir merkezinin sınırını oluşturan alanlarda çok daha büyük evlere rastlanmaktadır. Bu alandaki en büyük ev Piskopos Sarayı olarak bilinmektedir. Yaklaşık 35-40 m2’lik bir şehir bloğunun üstüne kurulan bu ev, plan itibariyle diğer avlulu evlere benzemekle beraber boyutları ve ihtişamıyla onlardan ayrılır. Özellikle orta avlunun doğusunda kalan üç apsisli yemek salonu ile avlunun kuzeyine düşen ve olasılıkla misafir salonu olarak kullanılan uzun apsisli oda oldukça etkileyicidir. Evin bu bölümleri yaklaşık MS 400 civarında yapılmıştır. Bu dönemde evin kim tarafından kullanıldığı bilinmemektedir. Bir olasılık şehrin Hristiyan Piskoposunun, bir olasılık da Roma valisi gibi bir devlet adamının burada yaşamış olduğudur. İlk amacı ne olursa olsun yapının ortaçağda büyük olasılıkla Piskopos Sarayı olarak kullanılmış olduğu belirtilebilir. MS 1200’de Afrodisias terkedilinceye kadar  yapı kullanılmaya devam edilmiştir (ören yeri Piskoposluk Sarayı bilgi tabelası). 

BOULEUTERİON/ Meclis Binası

Aphrodite Temennosu’nun güneyinde  çok iyi korunmuş bir odeon  ya da konser salonu bulunmuştur. Çökmüş olan orkestra ve sahnesi mozaik ve heykellerle süslenmişti. Antik çağda üsteki sıralar çökmüştür( Ekrem Akurgal, s.379)                           













 Kuzey Agora’nın  kuzey kenarına yaptırılan  yeni Bouleuterion / Meclis Binası ile Afrodit Kutsal Alanı’na girişi sağlayan anıtsal kapı/ Tetrapylon  bu dönemde inşa edilmiştir. MS 3. ve 6.yy arasında Afrodisias ‘ta çok az yeni kapı yapılmıştır. Şehir merkezine yapıların sürekli kullanıldığı ve gerekli onarımlarının yapıldığı anlaşılmaktadır.

Bouleuterion, Afrodisias’ın antik devirlerindeki şehir hayatında çok önemli yere sahipti. Bina, şehrin yerel  yönetimini sağlayan meclisin toplanma  yeri olduğu gibi, Kapalı tiyatro, konser salonu ve halkın toplanma yeri olarak çok işlevli kullanılmıştır.

Meclis Binası/ Bouleuterion, yarım daire planlı ve tiyatro binasını andıran bir yapıdır. Orjinalinde çatısı olup 1750 kişilik oturma kapasitesine sahiptir. 1960’lardaki kazılarda sahne binasının yıkıntıları arasında 8 tane insan boyutunda mermer heykel bulunmuş ve şu an Afrodisias müzesinde sergilenmektedir. Bu heykeller sahne binasının (oturma alanına bakan) çift katlı mermer cephesinde yer alan sütunlar arasında bulunmaktaydı (ören yeri Bouleuterion bilgi tabelası).

STADYUM

Halka açık çok etkileyici bir başka yapı da benzerleri içerisinde en iyi korunmuş olan ve kentin kuzeybatısında yer alan stadyum, 262 m. uzunluğunda ve 59 m. genişliğindedir ve yaklaşık 30 000 seyirci alabilmekteydi ( Ekrem Akurgal, s. 379).




















   SEBASTEİON/ imparatorlara ait kutsal alan 

MS 20-60 yılları arasında erken Roma İmparatorlarının tapınımı için Aphrodisias’lı iki aile tarafından inşa ettirilmiş gösterişli bir yapı kompleksidir. Bu kompleks, bir tapınak ve her iki yanında üçer katlı ve sütunlu birer yapı bulunan 90 metre uzunluğunda tören yolundan oluşur. Yolu çevreleyen bu yapıların ikinci ve üçüncü katlarında, gerçek boyutlu figürlerle süslü kabartmalı paneller yer alıyordu. 1970’li yılların sonlarında yapılan kazılarda, toplam 200 kabartmanın 80 tanesi, yapı yıkıldığında düştüğü yerde bulunmuştur (Sabesteion bilgi tabelası).


















Tapınak, Roma İmparatoru Tiberius’a ( MS 14-37)  ve bu yapı da Julia Agusta Yeni Demeter olarak annesi Livia’ya adanmıştır. Tapınağın içerisindeki ana odada ( cella) bu anne-oğulun kült heykellerinin yanı sıra, diğer imparatorların heykelleri  ve Aphrodite Prometor’un/ İmparatorluk Kadm anası heykeli durmaktaydı. Muhtemelen MS 5.yy’da erken Hristiyanlık döneminde, kült heykelleri ile tapınağın büyük bölümü kaldırılmıştı (Sebasteion İmparatorlar Tapınağı bilgi tabelası)

TETRAPYLON / anıtsal kapı

















TETRAPYLON ile şehrin kuzey-güney doğrultulu ana caddesi tapınağın  önündeki geniş avluya bağlanmaktadır. MS 2.yy’ın zengin süslemelerine sahiptir.  Bu yapının bilimsel verilere dayalı rekonstrüksiyonu  1991’de tamamlanmıştır. İşlemin tamamlanabilmesi yapının özgün mermer bloklarının %85 oranında korunarak günümüze ulaşmasıyla mümkün olmuştur ( ören yeri bilgi tabelası)























TETRAPYLON CADDESİ, kuzey-güney doğrultuludur ve şehrin doğu tarafında yer alan bir anayoldur. Tetraplon’dan tiyatroya doğru ilerler. Caddenin sütunlu doğu tarafında zemin katta dükkan ve atölyeler, üst katlarda lüks apartman daireleri olduğu anlaşılmıştır. Çok miktarda pencere camı, duvar mozaiği ve oyma mermer süslemeler bu dairelerden düşmüş halde ele geçmiştir. Caddenin batı tarafında, karşıda ise şehrin yaşlılarına ayrılmış bir hamam yapısı/ Gerousia Hamamı  yer almaktaydı. Biraz daha güneyde yapılan kazılarda Selçuklu dönemine (12-13.yy ) ait iyi korunmuş bir hamam yapısı ortaya çıkarılmıştır (Tetrapylon Caddesi bilgi tabelası)

MASKE VE GİRLAND FRİZİ/ Mask and Garland Frieze ( bilgi tabelası)

Maske ve girland frizi Aphrodisias’ta çok sevilen bir mimari bezeme elemanıydı ve şehrin meydanlarında yer alan İon düzenindeki revakları süslerdi. Kuzey Agora  ve Palmiye Parkı’nı sarar. Bazilika’nın iç mekanını çevreler ve Doğu Propylon boyunca uzanırlardı.






















Kurdeleler, yapraklar ve çeşitli meyvelerden ( elma, üzüm, nar, meşe palamudu, sarmaşık meyveleri, çam kozalakları) oluşan sarkık girlandlar, refahı ve halk kullanmalarını temsil ederler. Girlandlar, büyük çeşitlilik gösteren tiyatro maskesi betimleri üzerinde bağlanmışlardır. Popüler dramadan seçilmiş bu maske betimleri; tanrı kahraman, sade vatandaş, köle asker ve atlet gibi tiplemeleri temsil ederler.

Kuzey Agora’nın  kuzey kenarına yaptırılan  yeni Bouleuterion / Meclis Binası ile Afrodit Kutsal Alanı’na girişi sağlayan anıtsal kapı/ Tetrapylon  bu dönemde inşa edilmiştir. MS3. Ve 6.yy arasında Afrodisias ‘ta çok az yeni kapı yapılmıştır. Şehir merkezine yapıların sürekli kullanıldığı ve gerekli onarımlarının yapıldığı anlaşılmaktadır.

HEYKELTRAŞ ATÖLYESİ/ The Sculptor’s Workshop  

1961 yılından başlayarak  NewYork Üniversitesi adına  Prof.Dr. Kenan T. Erim heryıl yönettiği kazıları ile parlak sonuçlar elde etmiştir. İyi korunmuş yapı kalıntılarına ve birçok tarihsel bilgilere ek olarak bu araştırmalarda pekçok heykel ile üstün nitelikte bir heykelcilik okulu da gün ışığına çıkarılmıştır. Kentin 2 km doğusunda, Babadağ eteklerinde beyaz ve mavi-gri renkte mermeri olan ocakların varlığı da bunu göstermektedir. Afrodisiaslı birçok sanatçının imzasını taşıyan Roma, İtalya, Yunanistanve başka yerlerde bulunan çeşitli parçalar, kaideler, bütün heykeller ve kabartmalar ele geçirilmiştir. Bunlar Karialı ( belli tarihlerde Afrodisia Karia olarak da adlandırılmıştır) heykeltraşların yapıtlarının değerini büyüklüğünü göstermektedir. Afrodisias heykelcilik okulu, yapıtlarına büyğk ölçüde canlılık ve özgünlük vermeye çalışan bir heykeltıraşlık okuludur (Ekrem Akurgal, s.377)

MS 3. ve 4. yüzyıllarda Meclis binasının arkasında bulunan alanda bir mermer atölyesi yer alıyordu. Kuzeybatıda bulunan ve gri mermerden eşikleri olan iki oda heykelleri depolamak için kullanılmış, odaları birbirine bağlayan  kapı aralığında 3 adet keski bulunmuştur. Yontma işi dışarıda, önde bulunan açık alanda yapılıyordu. Yapıdan tamamlanmış ve tamamlanmamış mermer heykeller çıkarılmıştır.  Bunlar, atölyede hem mitolojik heykeller hem de güncel portreler yapıldığına işaret etmektedir. 

İki renkli siyah- beyaz mermerden yapılmış heykeller ise özel bir uzmanlık alanı konusudur. Bu tip heykeller, açık ve koyu renk mermerin belirgin bir damarda birleştiği bütün halindeki  kütlelerden yontulmuştur.

Atölyede eski heykeller de tamir edilmiş ve yenilenmiştir. Ayrıca çırak heykeltraşların burada  eğitildiği yönünde kanıtlar bulunmuştur. Atölyeden çıkarılan heykeller, heykelcikler ve aletler Aphrodisias Müzesi’nde sergilenmektedir (Heykeltraş Atölyesi bilgi tabelası).













APHRODİSİAS LAHİTLERİ/ Sracophagi of Aphrodisias (bilgi tabelası)

Aphrodisia’ta, Roma dönemine ait çok sayıda mermer lahit ele geçmiştir. Toplam sayısı 700’e ulaşan kpak ve gövde parçasının yanı sıra tam korunmuş lahit de gün ışığına çıkarılmıştır. Lahit üretiminin en yoğun yaşandığı  dönem MS 2. Ve 3.yy’dır. Üzerindeki detaylı yazıtlarda o lahdin kim tarafından yapıldığı, kime ait olduğu ve içerisinde kimin gömüleceğine dair ilginç bilgiler bulunur. Bir çok lahit Geç Antik Çağ’da ve Orta Çağ’da yeni gömüler için ikinci kullanım görmüştür.












































Prof.Dr. KENAN Tevfik ERİM

(13 Şubat 1929 – 3 Kasım 1990), ismi Afrodisias (Aydın'ın Karacasu ilçesi Geyre beldesi) kazıları ile özdeşleşmiş Türk arkeoloğudur.

Bir diplomatın oğlu olarak dünyaya gelmiştir. İsviçre'de başladığı eğitiminden sonra, babası Tevfik Erim'in Türkiye'nin Birleşmiş Milletler Daimi Temsilciliği'nde göreve başlaması nedeniyle 1948'den itibaren New York Üniversitesi'nde devam etmiştir. 1953'te bu üniversiteden Klasik Arkeoloji bilim dalında mezun olduktan sonra, Princeton Üniversitesi'nde yüksek lisans ve doktora yapmıştır. Princeton'dan bir ekip tarafından Sicilya'da Morgantina sitinde yürütülen kazılarda ünlü arkeolog Profesör Karl Erik Sjoquist'in asistanlığını yapmıştır. 

Afrodisias ekolü olarak tanımlanan heykeltıraş sanatçıların eserlerine duyduğu ilgi zamanla derinleşmiştir. 1961'de şahsi girişimleri ile bizzat organize ettiği bir keşif ve kazı programı ile Afrodisias'ta çağdaş araştırmaların başlamasını sağlamıştır. New York Üniversitesi'nde Klasik Çağ Profesörlüğü ve Afrodisias kazılarının başkanlığı görevlerini ölümüne dek sürdürmüştür  

Gezi, yazı ve konuşmaları ile Afrodisias'ın dünya çapında üne kavuşmasında ve kazılar için özellikle ABD kaynaklı finansman temin edilmesinde de en büyük katkıyı sağlamış kişidir. Yine sahsi çabalarıyla New York, Paris, Londra, İzmir ve İstanbul (Geyre Vakfı) Aphrodisias Sevenler Derneklerini kurdurarak çalışmalara katkı sağlamıştır.

3 Kasım 1990'da ölmüştür. Mezarı, Aphrodias Antik kentinde ölmeden 3 hafta önce restorasyonu bitirilen Anıtsal Tören Kapısı'nın güney tarafındandır.

 

 

 

 






Kendi deyimiyle "sevgilisinin koynunda" yatmaktadır.

Ömrünün yarısını bu kentin ortaya çıkarılmasına harcayan Kenan Erim'in Aphrodias Müzesi'nde bir büstü bulunmaktadır.